Hemanjiyom (Hemanjiom) ve Porto Şarabı Lekesi (Şarap Lekesi)
Çocukluk çağından itibaren mevcut olan kırmızı cilt lekeleri aslında ender olmayan bir durumdur ve başlıca Hemanjiyom ve Porto Şarabı Lekesi (Şarap Lekesi) türünde olurlar. Hemanjiyomlar aslında en sık doğumsal anomali türü olup yenidoğanların %1-2’sinde, Porto Şarabı Lekeleri de %0.4’ünde görülürler. Doğumsal lekeler yüz bölgesi gibi görünen bölgelerde olunca dikkat çekmelerine rağmen aslında toplumda çok sık oranlarda mevcutturlar. Kırmızı lekelere ek olarak oldukça sık görülen diğer bir doğumsal leke türü de alın ve göz çevresini tutan Ota Nevüsü adı verilen koyu gri-morumsu renkli lekelerdir.
Kırmızı cilt lekeleri birbirinden nasıl ayrılır?
Hemanjiyomların çoğu ya doğuşta mevcuttur ya da ilk birkaç ay içinde ortaya çıkarlar. İlk 6 ay içinde önce hızla büyüyerek daha belirgin ve kırmızı bir hale gelirler ve yaklaşık 6 yaşına kadar da renkleri solarak %60-80 arası oranlarda iyileşme eğilimi gösterirler. Ancak tamamen ortadan kalkmazlar ve azalmış olmakla birlikte çocukların %50’sinde bir şekilde mevcut kalmaya devam ederler. Porto şarabı lekeleri ise tamamı doğuşta mevcut kırmızı-bordo renkli lekelerdir ve zaman içinde gerilemezler, solmazlar ve çocuk büyüdükçe onunla birlikte büyüyerek yaşam boyu değişmeden aynı renkte kalırlar. Her iki leke türü de bulundukları yere bağlı olarak insan yaşamını çocukluk çağından itibaren psikolojik, sosyal ve görsel boyutlarıyla çok olumsuz etkileyebilirler.
Tedavileri mümkün müdür ve nasıl yapılır?
Daha önceleri tedavisi pek mümkün olmayan doğumsal lekeler, son yıllarda etkin lazer teknolojilerinin geliştirilmesiyle artık ameliyatsız olarak tedavi edilebilmektedirler. Günümüzde kullanılan başlıca teknolojiler Pulse Dye, NdYag ve bunların ikiisinin de bir arada mevcut kullanılabildiği Dual lazerlerdir. Pulse Dye türü lazer, doğumsal kırmızı lekelerin tedavisinde standart tedavi olarak kabul edilmektedir. Bu lazer kırmızı renge karşı çok duyarlıdır ancak etkisi kalın ve dirençli lekelerde NdYad türü lazere kıyasla daha kısıtlıdır. NdYag türü lazer ise daha derin lekelerin tedavisinde gerekli olabilmektedir ancak ciltte hasar ve skar gibi istenmeyen etkiler bırakabilme riski daha fazladır.
Günümüzde son yıllarda bu iki lazer türünü bünyesinde birleştiren ve her iki lazer ışınını da aynı anda uygulayabilmeyi sağlayan dual lazer türü de üretilmiştir. Bu tür lazerde Pulse Dye lazer ışınını izleyerek, değiştirilebilen ve genellikle de düşük dozda NdYad lazer ışını da uygulanabildiği için, özellikle tedaviye dirençli lekeler ile kalın ve koyu kırmızı renkli lekelerde tedavi daha başarılı olabilmektedir. Bu teknolojide Yag lazeri düşük dozda kullanıldığı için Pulse Dye lazerin kırmızı rengi giderme özelliğine bir de daha derini tedavi edebilme özelliği eklenmiş olmaktadır. Bu teknolojide her iki lazer türü istenirse yine ayrı ayrı da kullanılabilmektedir. Lazer tercihi, doğal olarak lekenin türüne bağlı olarak değişecektir ve değişmelidir de. Nitekim bizim tercih ettiğimiz lazer türü de bu dual ya da çift kapasiteli lazer türüdür.
Alın ve göz çevresini tutan koyu gri-mor renkli Ota Nevüsü lekelerinin de günümüzde tedavisi artık mümkün olup Q-Switched lazer türü ile tedavi edilebilmektedirler. Biz burada yine çok etkili bir lazer olan Q-Switched Alexandrite lazer türünü tercih etmekteyiz.
Lazer nedir, nasıl uygulanır?
Lazer aslında tamamen doğal bir ışın olup radyasyon da içermez. Lazer ışını tabiatta mevcut dalga boylarındandır. Burada sadece tedavi edici özelliği ispatlanmış tek bir dalga boyu kullanılmaktadır. Örneğin Pulse Dye türü lazerde sarı dalga boyu kullanılmakta, lazer cihazı da sadece bu dalga boyunu üretmektedir. Burada cerrahi bir girişim de söz konusu olmadığı için kesi yapılması ve genel anestezi gerekmez. Krem türü lokal anestezi yeterlidir. Tedavi, genellikle 5-6 hafta aralıklarla uygulanan, herbiri 10-20 dk süreli ortalama 6 seans tedaviden oluşur.
Lazer tedavisinin başarısı hangi faktörlere bağlıdır?
Lekenin türüne uygun lazerle ve konusunda tecrübeli bir hekimce uygulanan tedavi sonrasında başarı yani rengin açılması hemanjiyomlarda %85-95, porto şarabı lekelerinde de artık %60-80 oranlarında mümkün olabilmektedir. Etkili lazerlerin henüz mevcut olmadığı yıllarda uygulanan “bekleyelim geçecek” yaklaşımı artık günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Lazer uygulanmayan hemanjiyomlarda kendiliğinden iyileşme oranı %50-60 dolaylarındayken, lazer uygulanınca silinme %85-95 dolaylarına çıkabilmektedir. Porto şarabı lekelerinde ayrıca beklemekle kazanılacak hiçbir şey de yoktur, çünkü beklemekle renkleri zaten hiç solmayacaktır, boşuna zaman ve yaşam geçirilmiş olunacaktır.
Erken yaşlarda cildin ve dolayısıyla da lekenin daha ince olması nedeniyle tedavide başarı hem daha fazla hem de daha çabuk olmaktadır. Dolayısıyla tedaviye çocuk 3-6 aylıkken başlanması ve 3-4 yaşına kadar tamamlanması durumunda daha çabuk ve daha etkili sonuç alınabilmektedir. Ayrıca erken tedaviyle, çocuğun büyüme ve arkadaş edinme gibi 3-4 yaşlarına gelmeden lekesinden, onu tamamen unutarak kurtulması ve yaşayacağı psikolojik sorunları çekmemesi de mümkün kılınmaktadır. Ancak yine de tedavi için hiçbir zaman geç değidir, lazer tedavisi her yaşta etkilidir.
Benzer şekilde küçük veya parçalı lekelerde, yüzeyel lekelerde ve yüz, boyun ve göğüs bölgelerindeki lekelerde de tedaviye cevap hem daha çabuk hem de daha fazla olmaktadır. Burada unutulmaması gereken en önemli konu lazerlerin değişik türlerinin bulunduğu ve her lazerin kullanım alanlarının farklı olduğudur. Uygun lazer seçilmelidir ve tedavi her yaşta mümkündür.