Bir Kitap

Siyasal çalkantıların, hukuksuzlukların alabildiğine sürdüğü ortamda sıkıntı ve üzüntüleri azaltmak için en etkin ilâcın kitap olduğu görüşündeyim.
Tarih araştırmacısı ve yazar Doç. Dr. Tuğrul KİHTİR’in Batı’lıların gerçekdışı söylemlerini bilimsel verilerle kanıtladığı “Anadolu’da Haçlılar Selçuklular” adlı yeni kitabını okurlarımızın bilgisine ve ilgisine sunmaktan kendimi alıkoyamadım. En güvenilir kaynaklara dayanılarak ve onlardan yararlanılarak yazılan kitap, XVIII. yüzyıldan başlayarak “Oryantalizm” ile alevlenen, güçlü ve parçalanması gereken Türklere karşı bir algı operasyonunu anlatıyor.
Yazar Paris’te Louvre Müzesi’nin 1999 yılında ziyaret ettiği aziz Bartholomeo Günü Salonu’nda etrafında sayısız yağlı boya tablo ile dolu olduğunu görünce tabloların 23-24 Ağustos 1572 gecesi başlayan ve Katoliklerin 20-30 bin Protestanı, kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden katlettiği günü anlattığını farketmiş. Fransızların henüz daha giyotini icat etmediği bir dönem bu yıllar. Herkesin elinde kesik bir insan başı ve her yer kan içindeymiş tablolarda. Kendisine bu soruyu sormuş o gün: “Barbar kimdi, biz barbar mıydık?”
Bu sorunun yanıtı, yazarın doğru saptadığı gibi Erken Orta Çağ’da yatar. Bizle ilgili kısmı da Anadolu’dur. Anadolu’nun Orta Çağ tarihi iyi bilinmelidir. Türklerin XI. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Anadolu’ya gelip yerleştikleri o dönem ve hemen sonrası iyi bilinmelidir. O dönem yine dönemin yazılı kaynaklarıyla değerlendirilmelidir. Aradan bin yıla yakın bir süre geçtikten sonra söylenenler gerçek midir, yoksa yüzyıllardır bir imaj yaratmaya yönelik bir çaba, bir algı operasyonu mudur? Kitabın konusu bu.
Anadolu’nun XI-XII. yüzyıllarında bu topraklarda Bizanslılar, Selçuklu Türkleri, Ermeniler, Haçlılar ve Türk beylikleri vardı. Nasıl bir ortamdı o yıllar? Topluluklar arası etkileşimler nasıldı? Türkler geldikten sonra ne oldu? Sorunun yanıtı bu dönemdedir.
Selçuklu Türkleri, XI. yüzyılda Anadolu’ya geldiklerinde bu toprakların egemen gücü Bizans yani Doğu Roma İmparatorluğu idi. O dönemin değerlendirmesi de sadece kendi tarihi kaynaklarımıza dayanarak yazılamazdı Tuğrul Kihtir’e göre. Çarpıtılmış hattâ unutturulmuş gerçekler var mıydı? Varsa tüm çıplaklığıyla ortaya konulmalıydı.

* * *

O dönemde, yani XI-XIII. yüzyıllarda yazılmış çok sayıda Bizans tarih kaynakları vardır ve hepsi de o günlerin katıksız görgü tanığıdır. Loannes Zonaras, Mikhail Psellos, Mikhael Attaleiates, Nikephoros Bryennios, Anna Komnena, Loannes Kinnamos, Niketas Khoniates, Georgios Akropolites, Georges Pachymeres ve Ermeni asıllı iki din adamı Urfalı Papaz Mateos ve Papaz Grigor her şeyi birebir yazmışlar. Bu on bir tarihçi 968 yılından 1308 yılına kadar, Orta Çağ’ın bu topraklardaki o dönemini kendi gözleriyle görmüş ve kendi elleriyle yazmışlar. Yazar, onların Selçuklu Türkleri ile ilgili yazmış olduğu tam 95 bölümü kitabında gözler önüne sermiş.
Bu kitap, XI-XIII. yüzyılların Anadolu’sunun Ortodoks Bizans’ının, Selçuklu Türklerinin ve istilâcı Haçlıların birlikte incelenmesidir. Bu kitap bir ezber bozan. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde ortam şuydu: Bizans, kendisine rakip gördüğü Gregoryan Kilisesi’ne mensup Ermenileri ezmiş, katletmiş, topraklarını ele geçirmiş ve onları güneye göçe zorlamıştı. Daha sonra da 1097 yılından başlayarak Katolik mezhebindeki Lâtin Haçlılar, I. Haçlı Seferi ile Avrupa’dan gelerek, Bizans ile yaptıkları antlaşmaya aykırı olarak eskiden onlara ait olan toprakları işgal ettiler. Bu topraklarda Anadolu’nun güneyinde Antakya’da, Urfa’da; Orta Doğu’da da Kudüs’te ve Trablus’ta kendi krallıklarını kurdular. 1204 yılında da son darbeyle IV. Haçlı Seferi ile Bizans’ın başkenti mamur İstanbul’u ele geçirdiler ve tüm değerlerini, zenginliklerini talan ettiler. İstanbul’da 57 sene hüküm süren Lâtin Krallığı’nı kurdular ve Bizans’a ait toprakları Ege Adaları dahil onlardan aldılar ve aralarında bölüştüler. Onlardan kaçarak İznik’te kurulan Bizans Devleti’nin kralı VIII. Mikhael Palaeiologos, dost olduğu ve zamanında yanlarına sığındığı Selçuklu Türklerinin de desteğiyle 1261 yılında İstanbul’u Lâtin Haçlılardan geri aldı. İşin aslı buydu. Bu dönem işte böyle bir dönemdi. Selçuklu Türkleri XI. yüzyılda Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşmişlerdi, bunu yaparken de savaşı mertçe, barışı dostça yapmışlar ve Anadolu’da büyük bir uygarlık kurmuşlardı tüm kurumlarıyla, mimarisiyle, sanatıyla, kervansaraylarıyla, her şeyiyle.

* * *

Ortodoks Bizans’ı yıkan ise kendi dinlerine mensup ancak farklı mezhepten Katolik Avrupalılar olmuştu. Bizans ve Anadolu Selçukluları, 1045-1176 yılları arasındaki savaşlarla geçen ilk dönemden sonra sabit Ege-Marmara sınır hattının iki yanında dostça yaşamışlardı. 1176 yılındaki Miryokefalon Savaşı’ndan sonra Bizans ve Anadolu Selçukluları birbirlerine kin gütmemişler ve savaşmamışlardı.
Ortak düşmanları Haçlılara karşı bir durmuşlardı. Kimi zaman Bizans Hanedanı üyeleri Selçuklulara, kimi zaman Selçuklu hanedanı üyeleri Bizans’a sığınmışlardı. Halk düzeyinde de yakın ilişkilerde bulunmuşlar, birbirleriyle evlenmişler, kaynaşmışlardı. XI. yüzyılda Hristiyanlığın Katolik ve Ortodoks iki ana mezhebe ayrılışının öyküsü ve Bizans ordusundaki “Türkoman” adı verilen, çocukken ele geçirilmiş devşirme Türk komutanlarla birlikte yazar tüm bu konuları kaynaklarıyla incelemiş, Tuğrul Kihtir’in, bu güzel toprakların o dönemine değişik yönlerden yaklaşan kitabını zevkle ve düşünerek okudum. Arkeoloji ve Sanat Yayınları’ndan yeni çıkan ve Anadolu’nun tarihine ışık tutan bu kitabı okurlarımıza salık veriyorum. Yekta Güngör Özden 25/05/2017